15 Ağustos 2011 Pazartesi

as soon as possible

The members to participate in the meeting should apply to me as soon as possible.

Toplantıya katılacak olan üyelerin mümkün olan en kısa zamanda bana başvurmaları gerekir.


http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html

which

We will have to across the frontier, which will be difficult.

Sınırı geçmemiz gerekecek ki bu da çok zordur.


http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html

which

He was rude to the customs officcer, which made things force.

Gümrük memuruna kaba davrandı ki bu da işleri zorlaştırdı.


http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html

which

He failed again, which upset the whole family.

O yine başarısız oldu ki bu da tüm aileyi üzdü.


He failed again, upsetting the whole family.

O yine başarısız oldu ki bu da tüm aileyi üzdü.


http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html

disappointing

The patient didn’t respond to treatment, disappointing all doctors.

Hasta tedaviye cevap vermedi ki bu da tüm doktorları hayal kırıklığına uğrattı.


http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html

which

It was difficult to arrange a date which was convenient for everyone.

Herkes için uygun olan bir tarih bellirlemek zordu.


http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html

My collage, with whom I have been working for long, has decided to give in his resignation.

Uzun süredir beraber çalışmakta olduğum meslektaşım istifasını vermeye karar vermiş.


http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html



whose

The minister, whose life has been threatened, applied to the police for protection.

Yaşamı tehdit edilen bakan koruma için polise başvurdu.


http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html


already

The inflation rate, expected to be 20 %, has already passed the target envisioned.

% 20 olması beklenilen enflasyon oranı belirlenen hedefi geçmiş bile.

http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html


we have obtained

The information we have obtained was not reliable.

Elde etmiş olduğumuz bilgiler güvenilir değildi.


http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html


instead of

We have to find new alternative energy resources to be used instead of fossil-fuel.

Biz, fosil yakıtları yerine kullanılacak yeni bir alternative enerji kaynağı bulmak zorundayız.


http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html

which

We had to give up the research which we have already undertaken.

Daha önce üstlendiğimiz araştırmayı bırakmamız gerekti.


http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html

who

The man who was arrested finally confessed to being a spy.

Tutuklanan adam sonunda bir casus olduğunu itiraf etti.



http://www.jetnetcity.com/ingilizce-ogren/relative-pronouns/ingilizcede-ilgi-zamirleri.html

Wish

Wish kelimesi iki ayrı anlamı ifade etmek için kullanılmaktadır:

1- Dilemek / istemek
2- keşke


Bu her iki anlamı ifade etmek için kullanılan cümle yapısı farklıdır.


1- Dilemek / istemek

a) wish to do something
I wish to go home next summer gelecek yaz eve gitmeyi diliyorum).
We wish to win the lottary (Piyangoyu kazanmayı diliyoruz).


b) wish someone something
I wish you good luck (sana iyi şanslar diliyorum).



c)wish someone to do something
She wished me to help her (Ona yardım atmemi istedi).
My friend wished me to look after her babby (Arkadaşım bebeğine bakmamı istedi)



2- Keşke
"Keşke" anlamında kullanılan "wish" gerçek dışı durumları ifade etmek için kullanılır. Örneğin, bir şey satın almak istiyorsunuz ve paranız yok. Bu durumda "Keşke param olsa" gibi bir ifade kullanmak isterseniz "wish" kelimesini kullanabilirsiniz.

I wish I had some money


"wish" kelimesini bu anlamı ile kullanırken cümlemizin zaman yapısına dikkat etmemiz gerekiyor.

Şimdi her bir zaman yapısına ayrı ayrı bakalım



a) Şu andan bahsediyoruz
Anlam : Şimdiki zaman
Yapı: wish (that)+ past tense


I wish I had a cup of coffee (Şimdi bir kahve olsaydı)
I wish (that) I had some money (keşke biraz param olsaydı).


b) Geçmişten bahsediyoruz
Anlam : geçmiş zaman
Yapı: wish + past perfect

I did not visited my friend yesterday. I wish I had visited him (Arkadaşımı dün ziyaret etmedim. Keşke ziyaret etseydim)

Yesterday she went to Ankara and I did not see her off. I wish I had done (Dün Ankaraya gitti ve onu uğurlamaya gitmedim. Keşke gitseydim).


c)Gelecek zamandan bahsediyoruz
Anlam: gelecek zaman
Yapı: wish + would / could

I wish you would join us tomorrow (Keşke yarın siz de bize katılsanız).
I wish I could go to Marmaris next summer ( Keşke gelecek yaz Marmarise gidebilsem).


http://www.ezgi.com/ingilizce-grammar-wishclause.htm



prepositions

Edatlar (prepositions) cümle içinde, sözcükler ya da söz öbekleri arasında anlam ilgisi kuran kelimelerdir. Bu sözcükler ile diğer sözcükler arasındaki anlam ilgisi, hareket, zaman, uzam (yer) ve mantık açısından kurulur.

Örneğin; on, in, under, beside kelimeleri edatdır.

The cat is in the kitchen (Kedi mutfakta).
The cat is on the table (Kedi masada).
The cat is under the table (Kedi masanın altında).
The cat is beside the wall (Kedi duvarın yanında).


Yaygın kullanılan İngilizce edatların bazıları şunlardır:

above at by into toward
about before down like through
across behind during near under
after below except of until
against beneath for off up
along beside from on upon
among between in since with
around beyond inside to within


About

1. Hakkında: This is a story about elephants.
2. Yaklaşık olarak: He is about ten years old.


Above

1. Üzerinde: The plane flew above the clouds.
2. Earlier on a page: There is a heading above each diagram.


Across

1. Bir uçtan diğer uca: We walked across the field.
2. Karşı taraf: There is a store across the street.

After

1. Sonra (zaman): after 5 o'clock; after dinner
2. Sonra (dizi): B comes after A in the alphabet.
3. Ardından: The dog ran after the cat.


Against

1. Karşı: Theft is against the law.
2. Daslamak (destek): I leaned my back against the wall.

Along

1. Boyunca: We walked along the road.


Among

1. Arasında (İkiden fazla şeyin): I was among three people.


Around

1. Çevresinde: We walked around the block.
2. çevreleyen: There is a fence around the garden.
3. Çeşitli yerler: I looked around the house for the keys.
4. Geriye: We turned around and went back home.
5. Yaklaşık olarak: He is around six feet tall.


At

1. de, da (Yer): at 23 Chestnut Street; at the park
2. an (zaman): at 5 o'clock; at Christmas
3. an (durum): at peace; at war; at rest
4. etkinlik: at work; at school; at play
5. e doğru: Look at someone; wave at someone


Before

1. Önce (zaman): before two o'clock; before Christmas
2. Önce (dizi): S comes before T in the alphabet.


Behind

1. At the back of: The little girl hid behind her mother.
2. Late: I am behind in my work.
3. Cause; origin: Who was behind that idea?


Below

1. Altında: below freezing; below sea level
2. Altında (sonra): Footnotes are provided below the text.


Beneath

1. Altında: beneath the earth


Beside

1. Yanında, bitişiğinde (fiziksel): I sit beside her in class.


Besides

1. Ek olarak, -de, -da: We study other languages besides English.


Between

1. Arasında (konum): Toronto lies between Montreal and Vancouver.
2. Arasında (zaman): between Christmas and New Year's Day
3. Arasında (dizi): B comes between A and C in the alphabet.
4. Arasında (miktar): between five and ten people
5. Arasında (içinde): I was between two people.


Beyond
br> 1. Ötesinde: The mountains lie beyond the horizon.
2. Ötesinde (fazlalık): That was beyond my expectations.


But

1. den başka: I have read all but the last chapter.


By

1. Yakınında: a house by the sea
2. Yanından: He waved as he drove by the house.
3. Not later than: Try to finish the work by next week.
4. birden çok birim: cheaper by the dozen; sold by weight
5. vasıtasıyla: travel by plane; written by him


Concerning

1. ilgili: He learnt everything concerning whales.


Despite

1. e rağmen: We walked downtown despite the rain.


Down

1. Aşağı: The ball rolled down the hill.
2. Aşağıda: He lives down the street.


During

1. Boyunca (dönem): She works during the day.
2. Boyunca (dönem): An accident occurred during the night.


Except

1. dışında, den başka: I have visited everyone except him.


For

1. Süre (zaman): We walked for two hours.
2. Mesafe: I walked for five kilometers.
3. Amaç: I bought this jacket for you.
4. Yönelim: She left for New York.
5. Lehinde: We are for the proposal.
6. göz önüne alma: The boy is clever for his age.


From

1. -den (koken): We left from Boston; he comes from Mexico
2. Başlangıç (zaman): from now on; from yesterday until today
3. Başlangıç (dizi): From 20 to 30 people were present.
4. Neden: He suffers from nervousness.
5. kaynak: I first heard the story from you.


In

1. İçinde (alan): in London; in Europe
2. İçinde (yer): in the room; in the building
3. İçinde (zaman dilimi): That happened in March, in 1992.
4. İçinde (belli bir zaman): I will return in an hour.
5. ile, kullanarak: write in pencil; speak in English
6. Durum: in doubt; in a hurry; in secret
7. de, da (gruba ait): He is in the orchestra; in the navy
8. İçinde (giyim): the woman in the blue skirt (mavi etekli kadın)
9. açısından: lacking in ideas; rich in oil


Inside

1. İçinde: They are inside the house.

Into
1. İçe doğru (hareket: We stepped into the room.
2. -e, -a (değişim): The frog changed into a prince.


Like

1. Benzeyen: That looks like him.
2. Olası: It looks like rain.

Minus

1. Çıkarma: Three minus two equals one.

Near
br> 1. Yakın: near the school; near the ocean

Of

1. -in, ın (yer): east of here; the middle of the road
2. -in, -ın (aidiyet,sahiplik): a friend of mine; the sound of music
3. üyesi (takım, küme): one of us; a member of the team
4. Birim: a cup of milk; two meters of snow


Off

1. uzak, uzağında: Please keep off the grass.
2. Biraz ötesinde (mesafe): There are islands off the coast.

On

1. Üstünde (yüzeye dokunur): on the table; on the wall
2. belli zaman: That happened on Sunday, on the 6th of June.
3. Belli yer: on South Street
4. Hakkında: a book on engineering
5. Durum: on strike; on fire; on holiday
6. ile, aracılığıyla: live on a pension; shown on television

Onto
br> 1. yukarı doğru: The child climbed onto the table.


Opposite

1. karşı karşıya: The library is opposite the fire station.


Out of

1. Dışına: She went out of the room.
2. Bir kısmı: We won two games out of three.
3. Motive: We spoke to them out of politeness.
4. Madde: The bridge is made out of steel.
5. -siz, -sız, dışında: out of control; out of danger

Outside
br> 1. dışında (yer): outside the house
2. ötesinde (limit): outside my experience


Over

1. üzerinde (dokunma yok): There are cupboards over the sink.
2. Üzerine (kaplama): We spread an extra blanket over the bed.
3. üzerinden: I jumped over a puddle.
4. fazla: It cost over ten dollars; it took over an hour
5. Boyunca: I saw him several times over the past week.
6. Aracılığıyla: We made plans over the telephone.


Past

1. geçene kadar: I walked past the house.
2. Sonra (zaman): It was past 2 o'clock; half past two
3. geçmiş: past belief


Per

1. her bir: 60 kilometers per hour; price per liter


Plus

1. ekleme: Six plus four equals ten.


Since

1. -den beri (zaman): I had been waiting since two o'clock.


Through

1. Baştan başa; baştan sona, içinden: the main road through town
2. Bütün: I slept through the night.
3. Aracılığıyla: Skill improves through practice.


Throughout

1. Her yerinde: throughout the world
2. bütün, bütünüyle: throughout the winter


To
br> 1. -e, a, (Yön, yönelim): Turn to the right.
2. -e, -a, (hedef): I am going to Rome.
3. -e, -a (karşılaştırma): They prefer hockey to soccer.



Toward (or Towards)

1. -e doğru (yer): We walked toward the center of town.
2. -e doğru (zaman): It rained towards evening.


Under

1. Altında (konum): under the desk; under the trees
2. Altında (Azlık): Under 100 people were present.
3. Altında (koşul): under repair; under way; under discussion


Underneath

1. Altında: underneath the carpet


Until

1. -e kadar: She will stay until Friday; until 5 p.m.


Up

1. Yukarı (yer): We went up the stairs.
2. yakarda (yer): She lives up the hill.


Up to

1. Kadar: up to now; I have read up to page 100.
2. -e bağlı: The decision is up to you.
3. Uygun: His work is up to standard.

Versus

1. Karşı (spor): The next game is England versus Australia.


Via

1. Üzerinden: He went to Los Angeles via San Francisco.


With
br> 1. ile (Birlikte): He came with her; I have my keys with me.
2. ile (içinde, barındıran, kapsayan): Here is a book with a map of the island.
3. Aracılığıyla, kullanarak: I repaired the shoes with glue.
4. ile (tarz): with pleasure; with ease; with difficulty
5. Çünkü: We were paralyzed with fear.


Within

1. İçinde: within twenty minutes; within one kilometer


Without

1. -siz, -sız: Do not leave without your coat; without money


Bazı zaman ifadeleri - time expressions

Yesterday - dün
Now - şimdi
Today - bugün
Tomorrow - yarın

This morning - Bu sabah
This evening - Bu akşam
This week - Bu hafta
This year - Bu yıl

Next week - gelecek hafta
Next month - gelecek ay
Next year - gelecek yıl
Next summer - gelecek yaz
Next winter - Gelecek kış
Next spring - Gelecek bahar

http://www.ezgi.com/ingilizce-newbeginners-timeexpressions.htm


may "olabilecek / olası"

İngilizce olarak "olabilecek / olası" durumları söyleyebilmek için; yani ihtimalleri söyleyebilmek için "may" ve "can" kelimelerini cümlelerimize ekleyebiliriz.

I may come - Gelebilirim.
I may go - Gidebilirim.
Ayşe may come - Ayşe gelebilir.
We may stay there - Orada kalabiliriz.

Basit cümlelerle anlamaya çalıştığımız bu konuyu biraz daha uzun cümlelerle örnekleyelim.

Take your umbrella. It may rain.
Şemsiyeni al. Yağmur yağabilir.

Wear your coat. You may catch cold.
Paltonu giy. Üşütebilirsin.

Do not sleep. We may go out.
Uyuma. Dışarı çıkabiliriz.

Be careful. You may fall down.
Dikkatli ol. Düşebilirsin.

Not: "can" kelimesini yeteneklerimizi söylemek için de kullanabiliyoruz. -May ile can arasında küçük bir farklılık vardır. "Can" daha güçlü bir olasılık bildiririr.

http://www.ezgi.com/ingilizce-newbeginners-possibility.htm

4 Ağustos 2011 Perşembe

end up forgetting

Kids always end up forgetting almost everything they learn at school anyway.

Neticede çocuklar her zaman unutuyorlar, hemen hemen her şeyi okulda öğreniyorlar zaten.


whether

I'm beginning to wonder whether exams are actually worth doing at all.

Aslında sınavların hiç yapmaya değerli olup olmadığını merak etmeye başlıyorum.



in case

The next day I avoided sitting next to my friends on the school bus and refused to talk to anyone outside the exam hall in case they made me forget everything I'd learned.

Ertesi gün, otobüste arkadaşlarımın yanında oturmaktan kaçındım ve sınav salonu dışında kimseyle konuşmayı kabul etmedim, öğrendiğim herşeyi unuttururlar diye.


Present Perfect tense


https://www.facebook.com/kpdsudsteknikleri


before

I remember staying up all night before my maths exam.

Matematik sınavından önce bütün gece yatmadığımı hatırlarım.

It has been years.

It has been years since I last did an exam.

Son girdiğim sınavdan beri yıllar oldu.

Son girdiğim sınavdan beri yıllar oluyor.

Son sınava gireli yıllar oldu.

diğer bir anlamda ise "Sınava girmeyeli yılar oldu."



İngilizce'de SIKLIK ZARFLARI



https://www.facebook.com/kpdsudsteknikleri



3 Ağustos 2011 Çarşamba

The way

The way that people study English is also changing.

İnsanlar üzerine çalıştığı yöntem ki ingilizce de değişiyor.


in all this change

Technology is a big factor in all this change - 80% of the world's electronic information is stored in English.

Teknoloji bütün bu değişimde büyük bir etkendir ve dünyadaki elektronik bilginin %80'i ingilizce olarak depolanır.



in other parts of the world

And the story is the same in other parts of the world.

Ve hikaye dünyanın diğer bölgelerinde de aynıdır.



I see what you mean

I see what you mean.

Ben ne demek istediğini anlıyorum.


for some time

Peter has been in Mexico City for some time.

Peter bir süreliğine Mexico City'deydi.


When

When Peter first arrived in Mexico City.

Peter Mexico City'ye ilk geldiğinde.

Peter Mexico City'ye ilk geldiği zaman.


be used to

I'm used to getting up at 5 a.m. every day.

Ben hergün sabah saat 5'te kalkmaya alışıyorum.


Now he's used to getting up at 5 a.m. every day.

Şimdi o hergün sabah 5'de kalmaya alışıyor.


he wasn't used to getting up at 5 a.m. every day.

O hergün sabah 5'de kalmaya alışık değildi.



Most of the time

Most of the time I eat healthy food. = I eat healthy food most of the time.

Çoğu zaman sağlıklı yemek yerim.


He is rarely home before eight.

He is rarely home before eight.

O sekizden önce nadiren evdedir.


bilgiyi paylaşma ve bencil olmamak!

İnternet kulanımı hayatımızın bir parçası olduğunda itibaren en çok yaptığımız iş çevrimiçi aramak ve bulmak oldu. Neden çünkü bir problemimiz ya da sorumuz varsa çözüm ve cevaplar ararız. Bu çabamız pratik bir biçimde çözüm olacağını öngürerek yaptığımız eylemlerdir. Lakin bu çabamızın her zaman bir neticesini alamıyoruz. Aradığımız çözüme, bilgiye veya cevaba ulaşamıyoruz. İnternet bir paylaşım ağıdır, unutmayalım! Bu ağ biz bilgi yazdıkça, paylaştıkça, tecrübe ettikçe varolacaktır. Eğer istediğimiz bilgiye ulaşamıyorsak bunun sebebi bilin ki kendimiziz. Çünkü birşey paylaşmıyoruz, hep tüketiyoruz. Mesela bir tecrübenizi kişisel web sayfanızda ya da blogunuzda paylaşırsanız ona ihtiyacı olanlar ulaşır ve herkes kazanır, onlarda aynı cesaretle tecrübelerini paylaşır.

Unutmayın ki, gökten inmiyor internetteki veriler.


ingilizce kursları hakkında


İngilizce kursuna gitmeye karar vereceklerin ilk yapması gereken planlama ve ne istediğidir. Hedefini iyi tespit etmeli, sınav için mi, turistik konuşma için mi ve yahut literatür olarak öğrenmek için mi? Bu tespitin önemi; zaman ve maddi-manevi zararın önüne geçmektir. İnsanların her zaman herşeye vakti yok, bunu biliriz. maddiyat diğer taraftan en önemli unsurlardan ve daha sonrasında tatmin olup-olmadığımızın manevi sonucu da mevcut!

İnsanlar yabancı dil kurslarına o kadar çok para yatırıyorlar ki, kurslar terliksi canlılar gibi bölünüp çoğalmaya başlıyorlar. Bunun faydası o çoğalan kurumlara maddi olarak yarayabilir ama o kursu görmüş çoğu kursiyerin bir fayda görmediği bariz olarak ortada. Bu sebepten "en iyi ingilizce kursu" diye bir tanım yoktur. Hiçbir kurs diğerinden daha iyi değildir. Sadece biraz daha pahalı ya da ucuzdur. Yıllardır internette bu kursları tavsiye edenler ve alanlar yanılıyorlar. Bunları göz önünde bulundurduğumuzda kişisel çabaların daha önemli olacağını görebiliriz. Fakat bu yeterli olmaz hiçbir zaman. İşte bu süreçte iyi bir hedef planlaması işimizi kolaylaştıracaktır. İlk önce bilgi düzeyimiz ne durumda bunu iyi bir tespit sınavıyla görmeliyiz ve yabancı dili hangi amaç doğrultusunda kullanacağımızı bilmemiz gerekiyor. Hedefsiz bir yol, gideceği limanı bilmeyen gemiye benzer ve sonuç vermez! Boşuna kürek çekmektir!

Bu kursların faydası hiç yok diyemem; mesela yabancı dil temeli sağlam olan biri için pratik imkanı yaratır. Lakin bir yabancı dil öğreten bir kurumun sadece temeli olanlar için değil olmayanlara da öğretmeyi misyon edinmiş bir eğitim kurum olması gerekmiyor mu? benim bu konuyu bile yazmam komik ama durum bu vaziyette! Bu kurslar bu durumdayken, misyon edinmiş varsaydığımız kurumlar dahi üniversiteler gibi, onlarda bu durumun üstüne pek çıkamıyorlar. Hem maddi olarak bir destekleri yok hem de artı olarak sunduğu imkanlar yok.

Sonuç olarak, hedeflerimiz doğrultusunda işlerimizi yapmamız şimdilik zararımızı telafi noktasında iyi olacaktır. Bir sınavı geçmemiz gerekiyor ise bunu gözönüne alalım, iş için kullanacaksak konuşmaya ve yazışmaya ön planda tutmamız gereklidir. Bir yabancı dil dersi almaya karar vereceksek iyi bir danışmanlık hizmeti almayı da unutmamalıyız!



Occasionally

Occasionally I eat vegetables.

I occasionally eat vegetables.

I eat vegetables occasionally.

Bazen sebze yerim.

at the end of the sentence

before the main verb or at the end of the sentence.

ana fiilden önce veya cümlenin sonunda.

at the beginning of the sentence

Occasionally can come at the beginning of the sentence.

Bazen cümlenin başında gelebilir.




I go running most mornings.

I go running most mornings. Ben en çok sabahları koşmaya giderim.

Is it?

Is it? öyle mi?


KIM. Its really difficult, actually. SUE. Is it?

What for?

What for? Why? ne için? niçin?

What about?

What about? Neyle ilgili? Ne hakkında?

Where to?

Where to? nereye?

How long for?

How long for? Ne kadar süreyle?

Who with?

Who with? Kiminle?



What sort of ...?

What sort of dancing? = Can you be more specific?

Ne tür bir dans? = Daha spesifik olabilir mi?

In what way?

In what way? = Can you explain this more clearly?

Ne şekilde?= Daha net açıklayabilir misin?

How come?

How come? = Why? / What's the reason?

Nasıl yani?= Neden?/ Nedeni nedir?

Such as?

Such as? = Can you give me an example?

Ne gibi?= Bana bir örnek verebilir misiniz?

What else are you doing?

What else are you doing? = Can you tell me about something different?

Başka ne yapıyorsun?= Bana başka bir şeyden bahsedebilir misiniz?

what's like?

What is she like? = Can you describe her?

Neye benzer? = Onu anlatabilir misin?

O nasıldır? = Onu tanımlayabilir misin?

O ne gibidir? = Onu tarif edebilir misin?

thing, things

thing şey, nesne: koşullar, durum, olaylar; eşyalar

What's that thing? O ne?

How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun?

Get that thing out of here this minute!

www.seslisozluk.com

How do you mean?

How do you mean? = Can you explain things more clearly?

Ne demek istiyorsun? = Konuları daha net açıklayabilir misin?

Like what, exactly?

Like what, exactly? = Can you give me an example?

Tam olarak neye benzer?= Bana bir örnek verebilir misiniz?


Why is that?


Why's that? = What's the reason?

Bunun sebebi nedir?= Sebebi nedir?

How's it going?

How's (it) going?

Nasıl gidiyor?

Ne var ne yok?

www.yeminlisozluk.com


işler nasıl gidiyor?

www.seslisozluk.com



keep going

keep going sürdürmek

keep going devam etmek

keep going ilerlemek

keep going devam ettirmek

alıntı: seslisozluk.com


example:
keeping a conversation going

We often use short questions to keep a conversation going and to show interest.